logo-img

Suplas, 1989 yılından bu yana sektörde faaliyet gösteren Akplas’ın uzun yıllara dayanan mühendislik, üretim ve Ar-Ge tecrübesiyle geliştirdiği bir tarımsal sulama markasıdır.

Ayçiçeği Yetiştiriciliği ve Üretim Süreci

Ayçiçeği Yetiştiriciliği ve Üretim Süreci

  
 

   Ayçiçeği, dünyada ve ülkemizde en önemli yağ bitkilerinden biri olup Türkiye’de çoğunlukla yağlık amaçlı yetiştirilmektedir. Dünyadaki ayçiçeği üretimi son yıllarda yaklaşık 23 milyon ton civarındadır ve Türkiye hem üretim hem de ekim alanı bakımından ilk on ülke arasında yer alır. Ülkemizde yağlık ayçiçeği üretimi daha çok Trakya-Marmara Bölgesi’nde yoğunlaşmışken, çerezlik ayçiçeği üretimi ağırlıklı olarak İç Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgeleri ile daha az ölçüde diğer bölgelerde yapılmaktadır.

   Ülkemizde yağlık ayçiçeği ekim alanları, son yıllarda iklim şartları ve uygulanan fiyat politikalarına bağlı olarak 500-600 bin ha arasında değişmekte, üretim miktarı ise 600-850 bin ton civarında seyretmektedir. Mekanizasyona son derece uygun bir bitki olması ve fazla işgücü gerektirmemesi nedeniyle, ayçiçeği ekim alanları farklı yörelerde her yıl artış göstermektedir. Ayçiçeğinin gen merkezi Kuzey Amerika olup, halen ABD’nin orta kısımlarında yabani formlarına rastlanmaktadır. Ekonomik bir bitki olarak uzun ve karmaşık bir geçmişe sahip olsa da, ilk tarımının nerede ve ne zaman yapıldığı tam olarak bilinmemektedir. Yeni Dünya’da ilk göçlerden önce, Kuzey Amerika Kızılderilileri ayçiçeğini çoğunlukla boya hammaddesi olarak kullanmışlardır. 1850’li yıllarda İspanyol gezginler tarafından Kuzey Amerika’dan getirilen ayçiçeği tohumları, önce İspanya’da bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilmiştir. Ayçiçeğinin yağ bitkisi olarak değerlendirilmesi önce Rusya’da başlamış, daha sonra tüm Avrupa’ya yayılmıştır. II. Dünya Savaşı sonrası 1945-50’li yıllarda Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç eden vatandaşlarımızın getirdiği tohumlarla ayçiçeği tarımı ülkemize girmiş ve yayılmaya başlamıştır. Asıl üretim ve ekim alanındaki önemli artış ise, 1980’lerden itibaren hibrit çeşitlerin ülkemize girişiyle gerçekleşmiştir. Dünyada ayçiçeği ıslahçıları tarafından geliştirilen yüksek yağ içerikli ve tane verimi yüksek çeşitler üretimi belirgin biçimde artırmış, son 20 yılda geliştirilen hibrit ayçiçeği çeşitleri de üretimin arzu edilen seviyelere çıkmasına katkı sağlamıştır.
 

Ayçiçeği Üretimi
 

İKLİM İSTEĞİ

   Ayçiçeği, kara iklim kuşağı ile ılıman iklimin yağışlı bölgelerinde yetiştirilen tek yıllık bir bitkidir ve geniş bir adaptasyon yeteneğine sahiptir. Yaklaşık 120-130 günlük vejetasyon süresi boyunca toplam sıcaklık gereksinimi 2600-2850oC civarındadır. Tohumun çimlenebilmesi için toprak sıcaklığının en az +4oC olması, normal bir çimlenme için ise toprak sıcaklığının en az 10-12oC seviyelerine ulaşması gerekmektedir.

   Ayçiçeği bitkisi fide döneminde düşük sıcaklıklara oldukça dayanıklıdır. Kotiledon yapraklı dönemde -5oC’ye kadar zarar görmeden dayanabilir. Ancak bu dayanıklılık, bitki 6-8 yapraklı döneme geldiğinde kademeli olarak azalır. Daha ileri gelişme safhalarında ise 0oC’de bile bitki zarar görebilmektedir.

   Bitkinin büyüme ve gelişmesi için gece 18-20oC, gündüz ise 24-26oC sıcaklık aralıkları en uygun koşulları oluşturmaktadır. 36-40oC’nin üzerine çıkan sıcaklıklarda polen çimlenmesi olumsuz etkilenir ve yabancı tozlanma yeterince gerçekleşemez.

   Ayçiçeği, mutlak anlamda kuraklığa dayanıklı bir bitki olmamakla birlikte, diğer pek çok kültür bitkisinin gelişemediği koşullarda dahi başarılı şekilde yetiştirilebilir. Kök sisteminin yaklaşık 2 m derinliğe kadar inebilmesi topraktaki suyu iyi değerlendirmesini sağlar. Bu nedenle kısa süreli kuraklık dönemlerinden fazla etkilenmez.

   Ayçiçeği bitkisi yetişme süresi boyunca toplam 500-600 mm civarında yağışa gereksinim duyar. Bu yağışın vejetasyon dönemine dengeli bir şekilde dağılması önemlidir.

   Bitkinin değişik gelişme safhalarında su ihtiyacı farklılık gösterir. Çıkıştan tabla oluşumunun başladığı döneme kadar geçen sürede yıllık toplam su tüketiminin yaklaşık %20’si kullanılır.

   Ayçiçeği suyu en fazla, çiçeklenme öncesi ve çiçeklenme sonrası yaklaşık 40’ar günlük dönemlerde ister. Bu kritik devrede yıllık toplam su tüketiminin %60’ı gerçekleşmektedir. Çiçeklenme sırasında bitkinin susuzluk stresine girmesi verimde belirgin düşüşlere yol açar.

Ayçiçeği fazla nemli bölgeleri sevmez. Havanın nispi neminin yüksek olması, tabla çürüklüğü gibi hastalıkların daha şiddetli görülmesine neden olur.

 

TOPRAK İSTEĞİ

   Ayçiçeği, toprak bakımından çok seçici olmayan bir bitkidir. Kumlu topraklardan killi topraklara kadar farklı yapıdaki pek çok toprak tipinde başarıyla yetiştirilebilir. Ancak derin profilli, organik maddece zengin ve alüvyal karakterli topraklar ayçiçeği tarımı için özellikle elverişlidir. Aşırı taşlı, fazla kumlu ve yüzlek topraklardan hoşlanmaz. Toprak pH değerinin 6.0-7.2 arasında olması tercih edilir. Ayçiçeği yetiştirilecek alanlarda taban suyunun yüksek olmaması ve drenaj probleminin bulunmaması gerekir. Ayçiçeği tuzluluğa fazla tolerans göstermez; 2-4 mmhos/cm tuz konsantrasyonuna kadar dayanabilmektedir.
 

EKİM VE TOHUMLUK

   Uygun bir tohum yatağı hazırlandıktan sonra ayçiçeği ekimi genellikle pnömatik mibzerlerle (hava akımıyla taneyi tek tek bırakan makinelerle) yapılır. Yapılan çalışmalar, sonbaharda soklu pullukla yapılan sürümü takiben ilkbaharda kazayağı ve ardından tırmıkla yapılan tohum yatağı hazırlığının en ekonomik toprak işleme yöntemi olduğunu göstermiştir. Yabancı ot mücadelesinde genellikle trifluarin içeren ilaçların ekim öncesi uygulanması tercih edilmekte olup, bunun yanı sıra çıkış öncesi ve çıkış sonrası kullanılan yabancı ot ilaçları da mevcuttur. Ekim öncesi yapılan ilaç uygulamasından sonra mutlaka tırmık ya da benzeri bir ikinci sınıf toprak işleme aletiyle toprak karıştırılmalı, ilacın tüm profile iyi dağılması için ekim 2 gün sonra yapılmalıdır. Ayrıca yabancı ot kontrolü için bitkiler 25-30 cm boya ulaştığında çapa makinesiyle ara çapası yapılmalı, sıra üzerinde kalan yabancı otlar ise el çapası ile temizlenmelidir. Pıtrak, sarmaşık, hardal, köy göçüren, kaz otu, tarla ayrığı, sirken, papatya ve darıcan ayçiçeği tarlalarında sık rastlanan önemli yabancı otlardandır.

   Çiftçilerin hibrit çeşit seçerken birden fazla kriteri dikkate alması gerekir. Öncelikle tohumluk fiyatı ile verim potansiyeli değerlendirilmelidir. Çeşit seçiminde, bölgede faaliyet gösteren araştırma enstitülerinin deneme sonuçları, il ve ilçe tarım müdürlükleri tarafından yapılan demonstrasyon çalışmalarının verileri ve özel şirketlerin verim denemeleri yol gösterici olabilir. Bunun yanında çeşidin bölgede yaygın olan hastalıklara dayanıklılık durumu da önemli bir seçim kriteridir. Çiftçiler genellikle hasattan sonra buğday ekimi için hızlı bir şekilde toprak hazırlığına geçtiklerinden, geççi ve çok geççi çeşitler fazla tercih edilmemektedir. Bu nedenle erkencilik özelliği de önem kazanır. Bölge koşullarına uygun, verimli hibrit tohumlukların seçilmesi ve tavsiye edilen tekniklerin uygulanması, karlı bir ayçiçeği üretimi için kritik öneme sahiptir. Ekilecek tohumlukların yüksek kalitede, yüksek çimlenme gücüne sahip, saf, hastalıksız ve yabancı ot tohumu içermemesi üretim risklerini azaltır. Hibrit tohumluklar, açık tozlanan çeşitlere göre daha uniform bitkiler oluşturur ve verim bakımından belirgin üstünlük sağlar. Hibrit ayçiçeği çeşitleri yüksek verim potansiyeline sahip olup, aynı dönemde çiçeklenir, olgunlaşır ve benzer kalitede ürün verirler.

   Özellikle iklim koşullarının ayçiçeği için uygun olduğu yıllarda hibrit çeşitlerin verim üstünlüğü daha çarpıcı hale gelir. Piyasada farklı firmalara ait çok sayıda yağlık hibrit ayçiçeği çeşidi bulunmaktadır. Seçilecek çeşitte tablanın hafif eğik, yani yere dönük olması kuş zararı ve güneş yanıklığını azaltacağından, kuş zararının yoğun olduğu bölgelerde bu tip hibritler tercih edilmelidir. Tohum iriliği ve bin tane ağırlığı da verimi etkileyen önemli faktörlerdendir. Hibrit çeşidin kendine döllenme yeteneğinin iyi olması, arı ve böcek yoğunluğunun yetersiz olduğu koşullarda dahi yüksek verim alınabilmesi için gereklidir. Tohumu satan firmaların yaygın teknik destek hizmeti sunması da, ekim sonrasında ve yetişme dönemi boyunca ortaya çıkabilecek problemlerin çözümünde önemli bir avantaj sağlar. Bunun yanı sıra, çeşidin sap sağlamlığının iyi ve kök sisteminin güçlü olması, şiddetli rüzgarlara karşı dayanıklılığı artırır.

   Özellikle yağışlardan sonra meydana gelen kuvvetli rüzgârlar bitkilerde yatmalara neden olabilmektedir. Yurt dışında hibrit tohumluklar torbadaki tane sayısına göre pazarlanırken, ülkemizde 1’den 5’e kadar (1 en iri, 5 en ince) numaralandırılmış tohum irilikleri şeklinde satılmaktadır. Uygun olmayan iklim ve toprak şartlarında iri tohumluğun çimlenme gücü bir miktar daha fazla olsa da, dekara atılan tohum miktarını artırdığı için ek maliyet oluşturur. Bu nedenle orta irilikteki tohumlar ekonomik açıdan daha uygundur. Ancak firmalar arasında tohum iriliği sınıflandırmasında tam bir standart olmadığını da belirtmek gerekir. Tüm hibrit tohumluklar mildiyö hastalığına karşı ilaçlanmıştır. Yapılan araştırmalara göre, sıra arası 70 cm ve sıra üzeri 30-35 cm olacak şekilde yapılan ekimle dekarda 4500-5000 bitki elde edildiğinde en yüksek verimin alındığı ortaya konmuştur. Dekara atılan tohum miktarı, tohum iriliğine bağlı olarak yaklaşık 400 g/da civarındadır. Ayçiçeği topraktan önemli miktarda besin maddesi kaldırdığından, aynı tarlaya üst üste ayçiçeği ekiminden kaçınılmalıdır. Kurak alanlarda genellikle Buğday-Ayçiçeği ekim nöbeti uygulanırken, sulanabilir alanlarda şeker pancarı, yem bitkileri ve mısırla birlikte ekim nöbetine alınabilir. Ayrıca ülkemizde ikinci ürün olarak, buğday veya diğer kışlık ürünlerin hasadından sonra da ayçiçeği ekimi yapılabilmektedir.
 

AYÇİÇEGİ SULAMA SUYU İHTİYACI VE SULAMA ZAMANI

Çizelge 1 ‘deki verilere göre ayçiçeği bitki su tüketimi Türkiye ‘de 615 mm, sulama suyu ihtiyacı ise 506,9 mm’dir..
 

AYLAR

BİTKİ SU TÜKETİMİ

(mm)

ORTALAMA YAĞIŞ

(mm)

SULAMA SUYU İHTİYACI

(mm)

NİSAN

15,0

42,4

-

MAYIS

57,5

42,7

14,8

HAZİRAN

175,2

31,2

144,0

TEMMUZ

217,8

10,5

207,3

AĞUSTOS

149,9

9,1

140,8

TOPLAM

615,4

135,9

506,9

 

 

AYÇİÇEĞİN ETKİLİ KÖK DERİNLİĞİ

   Sulama programının doğru yapılmasıyla, kök bölgesinde bitkiyi strese sokmayacak düzeyde sürekli toprak nemi sağlanabilir. 60 cm toprak derinliğinde, tüketilmesine izin verilecek su miktarı orta ve ağır bünyeli topraklar için 45-55 mm, hafif bünyeli topraklar için ise 30-35 mm olarak alınabilir.
 

SULAMA ZAMAN PLANLAMASI

Orta Anadolu’da ayçiçeği yetiştirilecek orta ve ağır bünyeli topraklar ile hafif bünyeli topraklarda sulama aralığı ve sayısı Çizelge 2’de verilmiştir.
 

AYLAR

SU ALMA HIZI DÜŞÜK ORTA VE AĞIR BÜNYELİ TOPRAKLAR

SU ALMA HIZI YÜKSEK HAFİF BÜNYELİ TOPAKLAR

SULAMA ARALIGI

SULAMA SAYISI

 

 

NİSAN

-

1

-

1

MAYIS

-

-

-

-

HAZİRAN

(10-12)

(2-3)

(8-9)

(2-4)

TEMMUZ

(8-10)

(3-4)

(6-7)

(4-5)

AGUSTOS

(8-10)

(2-3)

(6-7)

(4-5)

TOPLAM

 

(8-10)

 

(11-15)

 

SU TUTMA
 

Ayciceği Üretimi
 

NOT: Ayçiçeği bitkisinin etkili kök derinliği 90-120 cm olup, kılcal köklerin önemli bölümü 0-60 cm derinlikte yoğunlaşmaktadır. Bu nedenle ayçiçeğinin damla sulama programında etkili kök derinliği 60 cm olarak kabul edilmekte ve tarla kapasitesindeki suyun %50’si tüketildiğinde sulamaya başlanması önerilmektedir…
 

AYÇİÇEĞİ SUYA EN HASSAS DEVRE

   Çiçeklenme öncesi tabla oluşumunun başladığı evre ile süt olum devresi arasındaki dönem, ayçiçeğinin suya en duyarlı olduğu safhadır. Bu süreçte yaşanan su yetersizliği, verimde telafisi mümkün olmayan kayıplara yol açabilir.

   Ayçiçeği bitkisinin su ihtiyacı özellikle çiçeklenme dönemi civarında en üst seviyeye ulaşır. Bu devrede bitkiyi strese sokmadan sulama ihtiyacı zamanında karşılanmalı ve sulama işlemi geciktirilmeden tamamlanmalıdır.
 

HASTALIK VE ZARARLILARI

   Ayçiçeğinde ülkemiz koşullarında en önemli zararlılardan biri orobanş parazitidir. Ancak bu parazite dayanıklı hibrit çeşitler piyasada bulunmaktadır. Bunun yanı sıra bazı yıllarda ve belirli bölgelerde sorun olan diğer hastalıklar arasında ayçiçeği mildiyösü, sap, kök ve tabla çürüklükleri sayılabilir. Yaz aylarının yağışlı geçtiği yıllarda Rhizopus ve Botrytis etmenlerine bağlı tabla çürüklükleri yoğun olarak görülebilir. Ayçiçeğinde önemli problemlere yol açan mildiyö hastalığına karşı hibrit tohumların Metalaxyl ile ilaçlanması sayesinde hastalık büyük ölçüde kontrol altına alınmaktadır.
 

AYÇİÇEĞİNDE OROBANŞ

   Özellikle sulu alanlarda ortaya çıkan Sclerotinia kök ve sap çürüklüğüne karşın dayanıklı çeşit bulunmadığı gibi, hastalığı yüksek etkinlikle kontrol eden bir kimyasal mücadele yöntemi de mevcut değildir.

Ülkemizde şimdilik ekonomik zarar eşiğini aşan ölçekte ayçiçeği zararlısı pek bulunmamaktadır.
 

Ayçiçeği Üretimi
 

ALTERNERİA

   Alternaria türleri fidelerin çürümesine ve çökmesine neden olabilir. Bitkinin yeşil kısımlarında (sap, yaprak, tabla) kuru lezyonlar ve üzerinde kadifemsi görünümlü küf odakları oluşur. Çiçek dokuları ve çiçek kısımları da enfeksiyona uğrayabilir. Mantar tohuma geçtiğinde tohum bulaşık hale gelir ve bu durum hem kaliteyi hem de verimi düşürür. Genellikle önceden başka etmenlerce zayıflatılmış bitkilerde daha yaygın görülür.
 

Ayçiçeği Üretimi

 

PHOMA SPP.

   Phoma türlerinin neden olduğu hastalık, bitkinin toprak üstü organlarında, özellikle yaprak sapının dip kısımlarında kahverengi-siyah lezyonlar şeklinde ortaya çıkar. Bu bölgelerde sap dokusu kahverengileşir ve mantarın kurutucu etkisiyle kırılganlaşır; bunun sonucunda bitki devrilebilir. Mantarın gelişimi için en uygun sıcaklık yaklaşık 25 °C’dir. Bu hastalık ülkemizde şimdilik ekonomik öneme sahip değildir.
 

Ayçiçeği Üretimi
 

KÜLTÜREL YABANCI OT MÜCADELESİ 

  • Ekimde yabancı ot tohumu içermeyen, temiz ve sertifikalı tohumluk kullanılmalıdır. Mümkün olduğunda ekim nöbeti uygulanmalıdır. Rizomla çoğalan ayrık gibi yabancı otların, toprak işleme sırasında kullanılan aletlerle bir tarladan diğerine taşınması önlenmelidir.
  • Tarla sınırlarında bulunan yabancı otlarla da mutlaka mücadele edilmelidir.
     

MEKANİK YOLLA YABANCI OT M&UCADELESİ

  • Sıra aralarının, ayçiçeği bitkileri 25-30 cm boya ulaştığında kazayağı benzeri ara çapa makineleriyle işlenmesi; hem yabancı ot kontrolü hem de toprakta kapiler su yükselmesini sağlayan ince borucukların kırılması açısından büyük önem taşır.
  • İşgücü uygun olduğu durumlarda, makineli ara çapadan sonra sıra üzerinde kalan yabancı otların el çapasıyla temizlenmesi gerekir.
     

KİMYASAL YOLLA YABANCI OT M&UCADELESİ

  • Ayçiçeği tarımında en ekonomik yabancı ot mücadelesi, uygun yabancı ot ilaçlarının kullanılmasıyla sağlanır. Kimyasal mücadelede tarlada görülen yabancı ot türlerine uygun seçici ilaçlar, kullanım özelliklerine göre ekim öncesi, ekim sonrası veya çıkış sonrası dönemlerde uygulanabilir.
  • Ekim öncesi kullanılan yabancı ot ilaçları toprağa diskaro veya kazayağı ile 10-12 cm derinlikte iyice karıştırılmalıdır.
  • Ekim sonrası çıkış öncesi uygulanan ilaçlar tarla yüzeyine serpilir ve toprağa karıştırılmaz.
  • Çıkış sonrası kullanılan ilaçların, yabancı otların 2-4 yapraklı olduğu erken dönemde uygulanması en yüksek etkinliği sağlar.
  • Uygulamanın gecikmesi halinde hem ayçiçeği bitkilerinde fitotoksite riski artar hem de yabancı ot kontrolü yeterli olmaz.
     

AYÇİÇEĞİ TARIMINDA BAŞARILI BİR SULAMA YAPILMASINDA DİKKAT EDİLECEK ESASLAR

  • Sulu tarım yapılacak tarlanın toprağı, sonbahar mevsiminde pulluk veya benzeri aletlerle derin sürülmelidir.
  • Yetiştirilecek ayçiçeği bitkisi düzenli aralıklarla ve yeterli miktarda sulanmalıdır. Sulama aralığı belirlenirken toprak suyunun hiçbir zaman sürekli solma noktasına düşmemesi esas alınmalıdır. Genellikle topraktaki kullanılabilir suyun %50’si tüketildiğinde, toprağı yeniden tarla kapasitesine getirecek miktarda sulama yapılmalıdır.
  • Eğimli arazilerde ekim mutlaka eğime dik yapılmalı, böylece ekim sıraları (karıklar) eğime dik düşmelidir.
  • Sulama öncesinde bitkiler yaklaşık 25-30 cm boya geldiğinde kazayağı ile sıra aralarında karıklar oluşturulmalıdır.
  • Sulama sırasında suyun, ayçiçeği kök derinliğine ulaşıp ulaşmadığı bir demir çubukla kontrol edilmelidir.
  • Sulama suyunun tarlanın tümünde homojen bir şekilde bitki kök bölgelerine ulaşması sağlanmalıdır.
  • Üzerine damlatıcıların yerleştirildiği lateral borular toprak yüzeyine serilir ve bu amaçla esnek PE borular kullanılır. Genellikle her bitki sırasına bir lateral döşenir; bazı durumlarda her sıraya iki lateral veya iki sıraya bir lateral yerleştirilebilir. Lateral hatlar, manifold borularında olduğu gibi tesviye eğrilerine paralel ya da bayır aşağı döşenmeli, bayır yukarı döşemeden kaçınılmalıdır.
     

DAMLA SULAMANIN AVANTAJLARI NELERDİR ?

  • Topoğrafyası düz olmayan tarım alanlarında tesviye yapmaya gerek kalmadan sulama imkânı sağlar; salma sulamaya bağlı erozyonu önler.
  • Geçirgenliği yüksek topraklarda karık akışına bağlı su kayıpları olmadan tüm tarla alanında yüksek randımanla, üniform sulama yapılmasına olanak verir.
  • Taban suyunun yüksek olduğu alanlarda, taban su seviyesini daha fazla yükseltmeden sulama yapılmasını sağlar.
  • Kanalet ve kapalı borulu sistemlerde sulama için gerekli tarla içi hendek ve kanalların olmaması, ekim alanını artırır ve sulama işçiliğini azaltır.
  • Ticari gübreler sulama suyuyla doğrudan bitki kök bölgesine verilebilir; bu sayede gübre ve işgücü tasarrufu sağlanır.
  • Gelişmiş damla ve bubblers sistemleriyle, kök bölgesinde düşük gerilimle tutulan sürekli nem ortamı sağlanır. Bitki suyu topraktan daha az enerji harcayarak aldığından, bu durum ürün artışını destekler.
  • Tohum yatağının hazırlanması, tohumların çimlenmesi ve fide seyreltmesi gibi aşamalarda, ihtiyaç duyulan düzenli ve yeterli toprak nemi kontrollü bir şekilde sağlanabilir.
  • Arazinin tamamı ıslatılmadığından bitkiler arası alanlarda yabancı ot çıkışı azalır; bu da yabancı ot mücadelesinde kullanılan ilaç ve mekanik mücadele maliyetlerini düşürür.
  • Her sulama sonrasında kaymak tabakasını kırmak ve toprağı havalandırmak için yapılan toprak işleme ihtiyacı önemli ölçüde azalır; işçilik ve mazot tasarrufu sağlanır.
  • Diğer sulama yöntemlerinde gübreler genellikle 3-4 seferde ve yüksek dozlarda verilir; bunun sonucu olarak gübrenin önemli bir kısmı bitkiler tarafından kullanılmadan derinlere yıkanır veya yabancı otlar tarafından alınır. Ayrıca ülkemiz topraklarının pH’ının genelde yüksek olması, bazı besin maddelerinin bağlanmasına neden olur. Damla sulamada ise gübreler sık ve düşük dozlarla, doğrudan kök bölgesine verildiği için daha etkin kullanılır. Fosforik, nitrik ve sülfürik asit gibi gübreler toprağın pH’ını düşürerek, toprakta bulunmasına rağmen alınamayan demir, bakır, çinko gibi mikro elementlerin alınımını kolaylaştırır.
  • Suyu sık sık ve az miktarlarda verdiğimiz için topraktaki su-hava-gübre dengesi kolaylıkla ayarlanabilir; toprağı tarla kapasitesine yakın tutarak fazla su, yetersiz su veya aşırı gübre gibi stres koşullarından bitkiler korunur.
  • Arazideki tüm bitkilere eşit miktarda su ve gübre verildiğinden, bitkiler birbirine yakın boy ve gelişme gösterir. Düzenli sulama ve gübreleme sonucu bitkiler daha erken ürüne yatar ve hasat daha erkene çekilebilir.
  • Rüzgâr hızına bağımlı kalmaksızın günün istenen saatlerinde sulama yapılabilir.
  • Toprak yüzeyinin büyük kısmı ile bitki yaprakları kuru kaldığından, hastalık ve zararlılarla mücadele kolaylaşır.
  • Her sulama sonrasında tarlaya girip tarımsal faaliyetlere (çapalama, ilaçlama vb.) devam edebilme imkânı verir.
  • Yağmurlama ve karık sulama yöntemlerinde toprak tamamen suya doygun hale gelirken, damla sulamada yalnızca kök bölgesinde sınırlı bir hacim ıslatılır. Bu sayede toprakta daha fazla hava kalır; bitkiler için uygun bir su-hava dengesi oluşur ve kök bölgesinde biriken CO’2’nin atmosfere verilmesi kolaylaşır.
  • Bitkinin toprak üstü organları ıslatılmadığından, bazı yaprak hastalıkları ve zararlıların gelişmesi sınırlandırılır; ayrıca daha önce uygulanmış pestisitlerin yıkanması önlenir. Bu sayede daha az kimyasal madde kullanımıyla verim ve kalite artışı sağlanırken, hasat döneminde de uzama görülebilir.

 

DAMLA SULAMADA ÖNEMLİ NOKTALAR

FİLTRE KULLANIMINDA DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR

  • Pompa çalıştırılmadan önce filtrenin tıkanıp tıkanmadığı kontrol edilmelidir. Bunun için disk veya elek filtrenin kapağı açılarak içinin temiz olup olmadığına bakılmalıdır.
  • Sulama esnasında filtrenin tıkanması durumunda giriş basıncı yükselirken çıkış basıncı düşer. Giriş ve çıkış basınçları arasındaki fark 1 Atü (ya da 1 bar) veya daha fazla olduğunda filtrenin temizlenmesi gerekir. Tek basınç saatli filtrelerde ise tıkanma, basınç saatinin titremesinden anlaşılabilir.
     

DAMLA SULAMA BORULARININ TEMİZLİĞİ VE KONTROLÜ

Damla sulama borularının temizliğini sağlamak ve bitki besin maddesi ihtiyacını karşılamak için sulama sezonu boyunca belirli aralıklarla FOSFORİK ASİT veya NİTRİK ASİT uygulaması yapılmalıdır. Bu uygulama sezon içinde 15-21 günde bir, dekara 1 litre gelecek şekilde yapılır. Sisteme asit verilmeden önce çalışma basıncına ulaşılıncaya kadar temiz su verilir; ardından yarım saat süreyle asit uygulanır. Daha sonra borularda asitli su kalmaması için en az yarım saat (tarla durumuna göre daha uzun) temiz su akıtılmalıdır.

Sulama sezonu boyunca 3-4 defa, boruların içine girmiş olan tortu ve pisliklerin uzaklaştırılması için boru sonları açılmalı ve temiz su gelinceye kadar sistem çalıştırılmalıdır.
 

GÜBRELEME TALİMATI

Damla sulama için en uygun gübreler şunlardır:

  • Ø Amonyum Nitrat (%33 N) Ø Potasyum Nitrat (PN) (13-0-46)
  • Ø Mono Amonyum Fosfat (MAP) (12.61.0 ) Ø Mono Potasyum Fosfat (MKP) (0-52-34)
  • Ø Kalsiyum Nitrat (KN) (%1 5,5N- CaO) Ø Magnezyum Nitrat (MgN) ( N - MgO)
  • Ø Fosforik Asit (% 62.5 - %85) Ø Nitrik Asit (% 68)

   Suda kolay eriyebilen granül veya toz formdaki gübreler, gübreleme için önerilir. Kullanılacak gübre, gerekli miktarda gübre tankına konur; tank kapağı sıkıca kapatılır, ana vana bir miktar kısılır ve gübreleme vanaları açılır. Gübre uygulaması tamamlandıktan sonra, borularda gübreli su kalmayacak şekilde sisteme bir süre daha temiz su verilir.

   Yukarıda sayılan gübreler dışındaki ve suda tamamen çözünmeyen gübreler damla sulama sistemleri için sakıncalıdır. Bu tür gübrelerin mutlaka kullanılmasının gerektiği durumlarda, önce ayrı bir kapta eritilmeleri ve katı kısımlarının süzülmesinin ardından gübre tankına aktarılmaları gerekir. Örneğin ÜRE ve AMONYUM SÜLFAT suda tam olarak çözünmez; bunların damla sulamayla verilmesi planlanıyorsa, dışarıda çözülerek süzülmeleri zorunludur.
 

BÖCEK VE KEMİRGEN ZARARLILARINA KARŞI ALINABİLECEK TEDBİRLER

   Sulama sezonu boyunca damla sulama borularında oluşabilecek böcek zararlarına karşı BÖCEK İLACI uygulaması yapılmalıdır. İlaç uygulaması ilk sulamada ve sonrasında her iki sulamada bir, aşağıda önerilen ilaçların gübre tankından verilmesiyle yapılabilir.

Ø ENDOSÜLFAN terkipli ilaçlar örneğin Thiodan 35 EC, Hektionex 35 EC 75 gr/da

Ø MALATHİON terkipli ilaçlar örneğin Malaton 60 EC, Hektion 60 EC 100 gr/da

   Böcek zararlarına karşı özellikle sulamanın yapılmadığı dönemlerde dikkatli olunmalıdır. Zarar genellikle boruların uzun süre kullanılmadığı zamanlarda artmaktadır.

   Sezon sonunda borular tarladan kaldırılırken mekanik zararlara yol açmamak için çok dar çaplı makaralara sarılmamalarına dikkat edilmelidir. Toplanan makaralar depolarda fare gibi kemirgenlerin zararlarından korunacak şekilde muhafaza edilmelidir.

   Standart sulama sistemlerinde kullanılan gübrelere ek olarak; Mono Amonyum Fosfat (MAP), Mono Potasyum Fosfat (MKP), Potasyum Nitrat, %33’lük Amonyum Nitrat, Fosforik asit, Nitrik asit vb. gübrelerin damla sulamadan verilmesiyle, meyve ve sebzelerde kuraklık ve aşırı sıcak kaynaklı çiçek ve meyve dökümleri azaltılabilir, verimde artış sağlanabilir. Hasada yakın dönemde potasyum ağırlıklı gübreler kullanılarak meyvelerin kalite özellikleri (renk, sertlik, şeker oranı) iyileştirilir; pazar değeri yüksek ürünler elde edilir.

   Günümüzde hızla artan gübre, mazot ve işçilik maliyetlerine karşı üreticinin yapabileceği en önemli hamlelerden biri, birim alandan aldığı ürünü %20-50 oranında artırmak ve ihracat kalitesinde ürün elde ederek karlılığını yükseltmektir.
 

MECH YANIĞI

   Naylon veya örtü altında kullanılan damlama borularında, buharlaşma veya nemden oluşan su damlacıklarının güneş ışınlarını mercek gibi odaklaması sonucunda boru yüzeyinde meydana gelen yanıklar “mech yanığı” olarak adlandırılır.

   Çözüm olarak damlama borularının siyah örtülerin altında tutulması veya toprak altına gömülerek sulama yapılması önerilir. Şeffaf örtü kullanılması durumunda mech yanığı oluşma riski çok yüksektir.
 

HASAT VE DEPOLAMA

   İklim koşullarının uygun olduğu durumlarda, kurak şartlarda ve normal verimli bir toprakta ayçiçeğinden 250-300 kg/da civarında tane verimi alınabilir. Sulanan alanlarda ise toprak verimliliği ve sulama sayısına bağlı olarak tane verimi 350-500 kg/da arasında değişebilmektedir.

   Ayçiçeği tablasının arkası ile tabla kenarındaki brakte yapraklarının yaklaşık %50’sinin kahverengine dönüşmesi ve çiçeklenmeden 1-1,5 ay sonra tanedeki nemin %35’e gerilemesi, bitkinin fizyolojik olgunluğa ulaştığını gösterir. Ancak hasadın yapılabilmesi için tablanın, gövdenin ve yaprakların tamamen kahverengi renge dönmesi ve tanedeki nem oranının %9-10 seviyelerine düşmesi gereklidir. Ayçiçeği tohumlarının yağlı yapıda olması nedeniyle, yüksek nemde depolanmaları halinde kısa sürede kızışma ve bozulma görülür. Bu nedenle hasatta tane neminin %10’un altına indirilmiş olması büyük önem taşır.
 

FİZYOLOJİK OLGUNLUK DÖNEMİ

   Buğday hasadında kullanılan biçerdöverler, uygun tabla aparatlarıyla ayçiçeği hasadına uyarlanabilir. İlk aşamada tablayı, ayçiçeği sıralarını hasat etmeye uygun hale getirmek gerekir. Bu ekipmanlar yalnızca tablayı alacak, sapı ise tarlada bırakacak şekilde ayarlanır. Yaklaşık %3’lük hasat kaybı normal kabul edilir. Biçerdöverin gereğinden hızlı kullanılması durumunda ise tane kayıpları %15-20 gibi yüksek oranlara ulaşabilir.

   Hasadın geciktirilmesi, özellikle bazı çeşitlerde tane dökümüne neden olabileceğinden, ayçiçeği hasadı zamanında yapılmalıdır. Ülkemizde Nisan başı ile Mayıs ortası arasında ekilen ayçiçeği genellikle Ağustos sonu ile Eylül ayında hasat edilir. Ortalama 120-130 günlük bir yetişme süresine sahiptir. Bu sürenin uzunluğu yaz döneminin sıcaklığına, yağış ve nem durumuna, ayrıca toprağın besin maddesi içeriğine bağlı olarak değişebilir. Uygun depolama için tane neminin %10’un altında ve tanelerin temiz olması gerekir. %8’in altındaki nemde depolanan tanelerde hastalık ve zararlı faaliyeti durma noktasına gelir; depodaki tane zararlılarının üremesi ve vereceği zarar önlenir. Hasat sonrası %11-12 nemle depolanan taneler ise sık sık havalandırılmalı, serin tutulmalı ve kızışma oluşması önlenmelidir. Depolarda fazla miktarda çiçek, yaprak ve sap kırıntısı bulunması, yağ kalitesini olumsuz etkiler.
 

Ayçiçeği Üretimi

KAYNAKÇA

Prof. Dr. Halis ARIOĞLU